12 Nisan 2018 Perşembe

Güldüy Güldüy Show Cep Telefonu Skeci

Müşteri- Pardon, ben hesabı alabilir miyim acaba ? Bir de acele edebilir misiniz, uçağa yetişmem gerekiyor da.

Garson-Tabi hemen. Ama sizden bir ricam olacak. Kafemizin bir facebook hesabı var altına girip güzel bir yorum yazsanız. Hani bizim de güzel bir reklamımız olur yani.

Müşteri-Malesef, yazamam!

Garson-Niye ? şarjınız mı bitti ? Durun ben vereyim size şarjımı, hayatta yanımdan ayırmam. kendimi unuturum bunu unutmam, öyle söyleyeyim.

Müşteri- Yok, benim telefonum internete girmiyor.
internet paketiniz mi bitti? Wi-Fi şifresini vereyim hemen:  kafe harikalar diyarı 123456789, hepsi küçük harf.

Müşteri-Yok, anlatamadım. Benim telefonum eski tip telefon.

Garson-Tamam ablacım, telefonun modeli eski diye utanmana gerek yok. İnternete girse yeter. Hepsi akıllı telefon sonuçta. 

Müşteri-Yok kardeşim akıllı falan değil,( o sırada çantasından telefonunu çıkarıp gösterir) salak bu telefon salak! Aptal, aptal…

Garson-(Şaşırmış bir şekilde, gözleri müşterinin telefonunda) Are you kidding me! Ya normalde telefon dediğin internete girer,Bu normal değil ki, (Seyirciye dönerek) Hem de hiç normal değil.

Müşteri-Kardeşim benim telefonum eski, ben eski tip telefon kullanıyorum.(sabrı tükenmiş bir şekilde) Ve aşırı mutluyum, çok mutluyum. Hesap diyorduk, hadi hesbaımı getir de ödeyim gideyim artık.

Garson-Saçmalama ya...Nasıl mutlu olabilirsin ki? (seyirciye dönerek) Bir insan akıllı telefonsuz nasıl mutlu olabilir? Antik çağda bile tablet kullanıyorlarmış kardeşim. Sen hangi çağda yaşıyorsun? (Bilmişçe) Hava durumuna nerden bakıyorsun ?

Müşteri-Pencereden bakıyorum.

Garson-Pencere yok diyelim.

Müşteri-Pencere neden olmasın ki kardeşim ?

Garson-Ya, misal yok diyelim işte. Nasıl öğreniyorsun hava durumunu ?

Müşteri-Dışarı çıkıyorum öğreniyorum, ya sen hesabımı getirsene.

Garson-Yok, bu saçmalığı kesinlikle birilerine anlatmalıyım. (Kulise yönelerek) Patron, patron ! Bahadır beeeey.

Bahadır- (Ellerini açmış bir şekilde içeri girer.) Ne oldu oğlum, ne var ?
Garson- Hah, (gözleriyle müşteriyi işaret ederek) bu ablada akıllı telefon yok.
Bahadır-(Elleriyle yüzünü kapatarak) Bir insanda nasıl akıllı telefon olmaz, deli deli konuşma mustafa.
Müşteri -(Telefonunu göstererek) Yok işte, ben de akıllı telefon yok
.
Bahadır-Ya bırak atma, oyuncak telefondur o, benim yeğenimde de var. Hem sen akıllı telefon olmadan tuvalette ne yapıyorsun?

Müşteri- (Sinirli bir şekilde) Tuvaletimi yapıyorum!

Bahadır-Sıkılırsan ne yapıyorsun?

Müşteri-Şampuanın arkasını falan okuyorum.

Bahadır-Ondan da sıkılırsan neyapıyorsun ?

Müşteri- İnsan tuvalette niye sıkılır ya, 3 dakkada niye sıkılayım kardeşim?

Bahadır-Öyle deme 3 dakka basketbol için uzun bir süre. Yav gerçekten yok mu snein akıllı telefonun? Yoksa söyle, almayak senden hesap mesap, utanma.

Müşteri -(Ayağa kalkarak) Ya param var, lütfen getirin artık hesabımı ödeyeyim. Ben zaten onu yapmaya çalışıyorum. Oyalamayın beni uçağımı kaçıracağım.

Garson-Haaa paran yok ama uçakla gezmesini biliyon. Akıllı telefonu yok bu nedir yaaaa?
Vallahi daraldım, ya uçağımı kaçıracağım diyorum.

Bahadır- Ben de aklımı kaçıracağım diyorum. (Telefonunu çıkarır, müşterinin yanına gider) Bak snapchat diye bir şey var, Bak bu köpek filtresi,(bir yandan da telefonu yalıyormuş gibi yaparlar) ağzını açıyon böyle dilini çıkarıyor.

Köpeğe döndürdü bizi valla.Aha bak bu da gökkuşağı filtresi(Ağızlarını açarlar)Ağzımızdan gökkuşağı çıktı. Bak ikimizden de gökkuşağı çıktı, gördün mü? Yav anlamıyorum sen nasıl yaşıyorsun ya, nasıl?

Müşteri -(Sinirlenmiş ve yerinden kalkmıştır)Oksijen alıııp, karbondioksit vererek, ya benim evde köpeğim var onu besliyorum, onunda dili var( diğerlerini taklit eder), ne yapayım ben şınav çeki.

Garson- Yaaa daha adını söyleyemiyor snapchate, şınav çek diyor, cahil midir nedir ?

Bahadır-Ağzını açınca dil sarkıtan bir eğlenceyi insan nasıl tercih etmez aklım almıyor. (Garsona dönerek) Hadi git bana Samet beyi çağır çabuk ol. Ahaaaa şimdi buldum seni köşeye sıkıştıracak şeyi. Sen saate nerden bakıyorsun ? Hadi buna cevap ver, saate nerden bakıyorsun.

Müşteri - Saatimden saatimden, ve bakıyorum(panikle) uçak kaçıyor uçaaak. Getirsene be hesabı
Samet- (o sırada samet gelir) Bahadır mevzu ne?

Bahadır-Koş samet abi koş, Bu arkadaşta akıllı telefon yok(Ağlamaklı)

Samet- (İnanmayarak) Nasssıl olur yaaa, bacım bakim bi telefonuna.

Müşteri -Al kardeşim bak, bak.

Samet-(Telefonu eline aldığı gibi geri masaya atar) Tövbe bismillah, bu hiç iyi değil, bu hiç iyi değil. Sen kimsiin, seni kim gönderdi, kimin için çalışıyorsun?

Garson- hee kimin için çalışıyorsun sen? Yoksa seni uzaylılar mı gönderdi?

Bahadır- (Sorarcasına) heeeee?

Müşteri( Ayağa kalkarak) Bakın anlıyorum delisiniz, kafanızın içindeki o tatliş nöronların arasında bir gelgit var ama benim de yetişmem gereken bir uçağım var. Ve akıllı telefon benim bir işime yaramadığı için kullanmak istemiyorum.

Samet- Yaaa ,nasıl yaramıyor işine yaa. Arkadaşlarının doğum günlerinden nasıl haberin oluyor peki?

Müşteri- Arkadaşımın doğum gününü bi zahmet biliyorum değil mi? (Sinirlenir çantasını alıp kalkar) Ben gidiyorum.

Samet- (müşterinin kolundan tutarak) Hiçbir yere gidemezsin, yürü sana da alacaz bundan.

Müşteri- Ya ben akıllı telefon falan istemiyorum, ben çok memnunun kendi telefonumdan.

Garson-(dalga geçerek) ya ne yapıyor acaba senin o akılsız telefonun, Allahım yarabbim bakamıyorum da ya.

Müşteri- Arama yapıyooor, mesaj atıyooor. Bir telefon daha başka ne yapsın ki?

Samet- Ben en iyisi kardeşim Yeter’i arayayım, gelsin. Kendisi psikaytirs doktor. Yazık günah yaa, en iyi değilsin! Senin tedaviye ihtiyacın var. (Talonunu çıkarır arar) Aloo, Yeter, dükkanın oraya gel abisi. Bak acil diyorum, acil!

Garson- (Endişeli bir şekilde) Acil diyor bak acil, acil. Abii ben geçenlerde twitter’da okudum, (müşteriyi göstererek) bu akılsız telefon kullananlar var ya ne yapıyomuş biliyon nu? Dumanla haberleşiyorlarmış. (Hepsi bayılır gibi yapar) Bir de ne yapıyorlarmış biliyon nu?

Samet-Bahadır- Ne yapıyorlarmış?

Garson- Ağaç kökü yiyorlarmış( yine bayılır gibi yaparlar)

Bahadır- Ben facebookta gördüm, afrikada bir kabile varmış,(üzülerek) telefonları yokmuş.

Garson- Abi bana öyle şeyler anlatmayın gözünüzü seveyim. Sonra gece korkudan  telefonla tuvalete gidemiyom yaa.

Müşteri- Ya sen önce bi doktora git, 10 sene önce siz de bu telefonlardan kullanıyordunuz. Hani anteni vardı, tuşları vardı aynı bunun gibi.(bu sırada bahadır gelip telefonu inceler.

Bahadır- Anteeen, tuşlaar, Samet beey.(hatırlıyormuş gibi yapar)

Samet-(panikle gelerek) Ya bahadır dinleme şunu(bahadırı sarsar). Şu anda seni hipnotize etmeye çalışıyor. Kapat gözlerini, biz dededen akıllı telefoncuyuz. Benim büyük dedeme konum atan sülo derlermiş. (bu esnada Yeter gelir)

Yeter- Abi  apar topar geldim. Ne var acil.

Müşteri- Koskoca psikiyatrisi çilingir gibi çağırdınız ya. Bir durum yok hanımefendi benim telefonuma taktılar da, beğenmediler.

Yeter- Off abi rezil ediyorsun bizi, ya böyle bir şeyden doktır mu çağırılır. Her kes senin istediğin model telefon kullanmak zorunda mı ?

Samet- Ya Yeteri model falan değil abisi, bunun akıllı telefonu yok. Bu araba takozunu telefon niyetine kullanıyor.

Yeter(Telefonu eline alır ve bakar, panikle) Çabuk oturdun, sandalye çek, çabuk.  Başını sabit tutun,  sakın sarsmayın.

Müşteri- Ya siz akıllı telefon alırken para yerine aklınızı mı harcadınız? Bırakın beni. (pes etmiş bir şekilde)

Yeter- Şuurunu kaybetti, saçmalıyor. Akıllı telefonun yoksa arkadaşlarının etkinliklerini nasıl öğreniyorsun.

Müşteri- Ya siz ne çeşit bir manyaksınız, arkadaşım beni görmek istiyorsa etkinliğinde açar telefonu beni davet eder yaaa.

Yeter- Durum sandığımızdan da vahim, gerçek dışı iletişim yöntemlerinden bahsediyor. Durumunu güncelledin mi bugün?

Bahadır-FAcebookta canlı video başlattın mı?

Garson- İnstagramda hikayeni paylaştın mı?

Samet- Arkadaşlarını bir gönderide etiketledin mi ?

(sırayla Hepsi sorarcasına hııı derler)

Yeter- Cevaaap ver.(Sessizlik) Tedaviye cevap vermiyor.

Müşteri(Yerinden kalkar) Yahu kendinize gelin artık. Burdaki anormal ben miyim şimdi.

Samet-( müşterinin kafasını tutarak) Evet sensin.

Müşteri- Ya bırakın artık be

Yeter- (Telefonunu çıkararak) Agresifleşti, şunu çekeyim de takipçilerimle de paylaşayım. 

Müşteri- Ya çekme beni çekkmeee.( Diğerleri gülümse diye onu zorlamaktadırlar)

Yeter( Telefonuna yazı yazarken)Hastag Büyük ruh hastası, hastag akıllı telefonu yok. Bu vakkayla olay olurum tıp tarihinde olay.

Garson- Yazık be o da bir ananın, babanın evladı sonuçta.

Samet- Üzülme bacım bu olanlar senin kabahatin değil, eğitimsizlikten hep.
 
Yeter- Hadi yine iyisin, toptwit oldun şu an. Fenomen oldun. Mesaj yağıyor telefonuma şu an.

Bahadır- Hadi gel gel, bir selfi çekinek. Fenomenle bir resim çekinek. Gül azcık gül.

Müşteri, (Yerinden kalkarak) yeter be yeter, hesap falan ödemiyorum gidiyorum(çantasını alır çıkışa ilerler, o sırada gazeteciler içeri girer, müşteriyi bir masaya oturturlar)

Gazeteci: Evet sayın seyirciler bir anda halkın gündemine oturan ve akıllı telefonu olmayan kadının yanındayız şu an. Tüm Türkiyenin merak ettiği soruyu sizler için soruyorum kendisine. Edirne’den Ardahan’a seksen milyon ekranlara kilitlendi ve ağzınızdan çıkacak cevabı bekliyorlar. Selfilerinizi nasıl çekiyorsunuz?

Müşteri- (Sinirlenerek) Selfi melfi çekmiyorum,(Yardım beklercesine) şu anda ya sabır çekiyorum.

Gazeteci- (eliyle deli işareti yapara) Çok ilginç, peki hangi açıyla sabır çekiyorsunuz, hangi filtreyi kullanıyorsunuz? (dudaklarını büzerek) Bizim için dudaklarınızı büzerek sabır çeker misiniz ?

Müşteri- Ya sabır( O sırada birisi müşterinin dudaklarını büzer),( sinirle elini ittirerek) ya sabır, çekilin be.

Gazeteci- Son soru madem selfi çekmiyorsunuz , kendinize telefondan bakmıyorsanız, nasıl bakıyorsunuz?

Müşteri-Aynaya bakıyorum kardeşim,(mikrofona yaklaşarak ve vurgulayarak) Ay-na-yaaaa
Garson- 21. Yüzyılda ayna diyor ya(Dalga geçerek)

Samet- Burdan bir kamuoyu çağrısı yapmak istiyorum. Paralarımızı birleştirip bu garibana bir akıllı telefon alalım.

Bahadır- (mikrofonu alır, ağlamaklıdır, hüzünlü bir müzik duyulur arkada) Şu küçük Aysel’e bir el de sen uzat Türkiye. Vakit birlik olma vaktidir. Bu çocuğun da bir akıllı telefonu olmasın mı ? O da konum atmasın mı ? O da istediğinde görüntülü arayıp, kedi videosu izlemesin mi.

Gazeteci: Evet Türkiye  küçük Aysel’in dramına şahitlik ettik. Artık görev sende.

Müşteri- (Mikrofonu alarak) Ahh yeter be yeter. Ya ne saçmalıyorsunuz siz? Ben normalim, ben. Asıl siz acaipsiniz. Gömmüşsünüz başınızı telefonlara, Arkadaş oturmalarında muhabbet edeceğinize telefondaki arkadaş grubuna  mesaj atıyorsunuz. Konseri izleyeceğinize 
videosunu çekiyorsunuz. Yemeğin tadını çıkaracağınıza fotoğrafını çekiyorsunuz. Hanginiz fark etti bugün şuradaki gökkuşağını ha, hanginiz? İki dakika bırakın şu telefonlarınızı da şunun güzelliğine bakın.(hepsi gökkuşağını fark eder, ve tebessümle bakarlar)

Hepsi- Aaa ne kadar güzeel, harika

Garson- Çok utandım ya, çok utandım şu an(başını öne eğer).

Yeter- Bu hanımefendi söylemese görmeyecektik. Nasıl da böylesine kör olmuşuz.

Müşteri- Yaa dmimi geldiniz sonunda lafıma.

Samet- Evet ne demek istediğinizi çok iyi anladık. Peki sizden son bir şey isteyebilir miyiz?

Müşteri- (Hevesle) Olur tabi, buyrun.

Samet, Şu gökkuşağını arkamıza alıp bizi bi çeksene be.

Müşteri- Tamam be çekiyorum. (telefonu kaldırıp çekeceği sırada uçak sesi gelir, saatine bakar) Vallahi de billahi de kaçtı, uçağım kaçtı.

Hepsi- Ya boş ver hadi fotoğrafımızı çek.

Müşteri- Peki çekeceğim, durun hatta hepiniz verin telefonlarınızı hepsiyle çekeyim.(telefonları alır) Şimdi herkes kocaman gülümsesin, el sallayın bakayım. Bakalım akıllı telefonlarınız yokken yapacaksınız. (telefonları alır ve kaçar)

Güldür Güldür Show Evlilik Teklifi


Sude-:(sahneden girerken) ay kızlar hoş geldiniz. Ne iyi ettiniz de geldiniz, hızır gibi yetiştiniz vallahi. (paniklemiş bir şekilde) Ay ben ne yapacağım.

Beyza:  Sude neyi ne yapacan, kız söyledi mi yoksa acaba.

Sude: Yok daha söylemedi, yani daha evlilik teklifi gelmedi henüz. Kız siz nerden biliyorsunuz bana evlilik teklifi yapacağını, yoksa size de mi söyledi.

Hilal: Hem evlilik teklifi nerden çıktı, sana evlilik teklifi edeceğini kim söyledi

Sude: Şimdi şöyle bir şey var arkadaşım. Şimdi bana dedi ki Berkay, sude dedi sen dedi bu akşam dedi çok önemli bir şey konuşacam. İlişkimiz hakkında dedi çook önemli dedi, çoook önemli, yani 7 yıldır birlikteyiz arkadaşlar yani ilişkimiz hakkında çok önemli ne olabilir. Yani bütün veriler bana evlilik teklifi edeceğini gösteriyor.

Dicle: Ya canım benim, verilere çok da aldanmamak lazım. Misal hava durumunda meteorolojiden aldığımız verilere göre yarın hava güneşli, ammaaa bir bakmışsın gök gürültülü sağanak yağış var. Yani demem o ki veridir yani.

Sude: Allah’ım ne diyosun sen ya. Bir şey söyleyeceğim şimdi ben bunu mu giyeceğim yoksa bunu mu giyeceğim, hıı ?

Hilal:Sude’cim sendeki kabahat elbiseyle falan kapanacak gibi mi sence ? Maşallah balkonu mutfağa katmışsın. Yaani onu örtecek bez yok. Ay tatlım gerçekleri söylüyorum diye alınmıyorsun değil mi ? alınıyorsan söyle ,bak alınıyorsa söylesin, nolur.

Sude: Bak bu hilalin sevgilisi yok diye bize laf sokmaları yok mu, bak gerçekten. Neyse ki Allahıma bin şükür bu günleri gördüm, yarabbi. Ay bir şey söyleyeceğim. Geçen hafta ne olmuş biliyor musunuz?

Hilal-Dicle: Nolmuş

Sude: Bizim evde mevlütte hoca demiş ki anneme: senin kızının evlenmesi büyük alamet demiş. Ama neyseki   üzerimdeki o felaket kalktı.

Dicle: Ya canım benim çok da sandığın gibi değil aslında.

(Kapı çalar)

Sude: Ali efendi geldi, siparişlerimi getirmiştir. Mum sipariş ettim ki Berkay’ım bana mum ışığında romantik ortamda evlilik teklif etsin. Bak bu kız neleri hesap ediyor. Her kes haddini bilecek, evleniyorum ben.

Hilal: Kız bu salak haaa

Beyza: Onaylar biçimde hıııı. Yani çocuk ayrılmaya geliyor bu evlenecem zannediyor. Yaa hilal ben söyleyemem sen söyleyebilir misin?

Hilal: Zevkle, yaa ayrılsınlar zaten yaaa. Allah allah yakışmıyorlar yani yakışmıyorlar ki

Beyza: Çok gıcıksın lan sen

Sude: Gel Ali gel, oraya bırak aldıklarını.

Ali: Taaa nerden getirdim bunları ya. Bu nasıl bir sipariş anlamadım valla. Koydum böyle.

Sude: Şimdi soruyorum ben bunu mu giyecem, bunu mu giyecem

Ali: Heee şimdi sudecim o tarz kıyafet senin hatlarını gayet kapatır, hiç uygun değil sana. Hem zaten bu sene paris moda haftasında o kıyafetler hiç yoktu. Sen bence şekerim sarı şifon giy. Tabi onu bir de siyah deri çantayla kombinleyince bence tarzsın.

Sude: Şey yani şimdi Ali efendi ben kızlara sormuştum, sen niye… Allahım o iki tane kız görecem diye o moda programlarını izliyorsun. İzle izle maşallah cengiz abazoğluna dönmüşsün. Tamam getirdiysen siparişleri çıkar mısın, gider misin. Allah’ım evlilik teklifi alacağım ben bu akşam işim gücüm var. Hadi git artık, kışt kışt

Ali: Vay beee, zaten o eteğin altınla sitilettoyu kombinleycecek biriyle ben moda tartışmam. Kapıyı da kendim bulurum sağol.

Sude: Çok sağol çok teşekkür ederim. Hiç kimse keyfimi bozamaz, çünkü çok mutluyum.

Hilal: Ah sudecim, sana gülmek o kadar yakışıyor ki

Beyza: Evet

Hilal: Böyle bir de ağlanacak haline gülmüyor musun?. Tatlım, Berkay sana bu gece evlilik teklif etmeyecek. Berkay senden ayrılacak.

Sude: Nee, ne dedi o , nasıl

Beyza: Sude ’cim şimdi şöyle. Berkay ile Ahmet telefonda konuşurlarken bu Beyza duymuş. Yani Ahmet, Berkay’a demiş ki kanka demiş bencede bir süre ara vermek çok iyi fikir. İnsan daralır, bunalır, sıkılır falan demiş.

Hilal: Mesut senden ayrılacak

Sude: Ya nasıl ya, yanlış duymuşsunuzdur siz. Hiç öyle şey olur mu? Berkay, ara vermek falan, hayatta olmaz.

Hilal: Oldu bile, oldu. Ya kızım belli ki adamın içi senden soğumuş yani kaç senelik ilişki. Adam senden soğumuş anla artık. Ya şuna bakar mısın ? Ya tamponu göbeği salmışsın sen daha ne bekliyorsun ya, sen daha ne bekliyorsun. Adam belki başka biri var. Ben bildiğim için söylemiyorum belki başka biri var. Kuzucum Berkay senden ayrılacak. Bak alınıyorsan söyle, Sude alınıyorsan söyle.

 Sude: Gebertirim, bak boğarım seni, parçalarım, elimde kalırsın yemin ediyorum.

Beyza: Kız dur takıldı. Ya ne yapıyorsun destek vereceğine fiştek veriyorsun.

Hilal: Ya tamam kuzum , tamam canım ay ben sana kıyamam. Ya bu üzüldü bu, bu alındı bu gerçekten. Ya tamam , tamam anlıyorum ben seni. Üzüleceksin sonuçta ayrılık, ağlayacaksın böyle gözlerin patlayacak artık ağlamaktan. Bize ihtiyaç duyacaksın, biz gelmiycez. Sen yalnız öleceksin, yalnıııız.

Beyza: Ya sen ne pislik bir arkadaşsın ya. Sude ’cim sen buna bakma, sanki dünyanın sonu mu?

Sude: Sonuuu, dünyanın sonu herhalde yaa. Berkay’ la biz çok iyiydik, çok muhteşemdik.  Biz Berkay’la yara bandıyla babet gibiydik, ciğerle soğan gibiydik, acunla siyah tişörtü gibiydik. Hayır olmaz öyle şey, nasıl olabilir bu ya.

Hilal: Bence siz şalgamla balgam gibiydiniz, vıcık vıcık böyle iğrenç bir şey. Kuzucum alınmıyorsun değil mi?

Beyza: Boğazın büzüşsün Beyza. Ya sen buna bakma bir de şöyle düşün. Hayatında yeni bir sayfa açılacak.

Sude: Haaaa, evet ya. Yeni bir sayfa, her şey yeniden, her şey en böyle en başından böyle birini bulacam etcem bir sene. Tanıyacam etcem bir sene, o manyak mı değil mi çözecem, sapık mı değil mi onu çözecem bir sene. Konuştuk ettik birbirimizi tanıdık bir sene. Evliliğe ikna ettim bir sene. Evlilik hazırlıkları, düğün de ordan bir sene daha. Ondan sonra evlendik çocuk yaptık bir sene daha. ( ses gelir)

Beyza: Sude ötüyorsun, alarm mı bu, neyin alarmı.

Sude: (Endişeyle) biyolojik saatim öttü. Bu hesapla aile maile olamam ben.

Hilal: Ayyy yürüyen menopoza bak be. Ya senin biyolojik saatin varsa onun da pili bitmiştir. Kuzucum alınmıyorsun değil mi, çok çok üzülürüm ben alınırsan.

Sude: Git lan, kalk git lan buradan.

Hilal: Kız bu gerçekten alındı bak.

Sude: Bir tane vuracam ( Taklidini yaparak) Alınmadın değil mi ?(kapıya gider)

Beyza: Ya Sude tamam üzülme, bak ne zaman istersen ara beni tamam mı? Bir derdin falan olur tamam mı? Ya bak ihtiyacın bir şey olursa da ara. Ben Ahmet’ten asla ayrılmam, başka kıza bakar diye. Ama sen yine de ara beni tamam mı?

Sude: Tamam ben iyiyim sen git.

Beyza: Sen git diyorsun diye gidiyorum.

Sude: İyiyim ben, sen git git, tamam ya ne olacak ki, nedir yani Allah Allah. Ayrılırsak ayrılırız ya, nedir yani

(Alarm tekrar öter)

Sude: Yani olmadı başka birini bulurum, ne olacak ki(Alarm) Şey yaparım ya, barışalım, iki üç günde barışırız ya (alarm)suuus, hayır olamaz. Bu ayrılık gerçekleşemez, hayır ayrılmayacağım. Asla ayrılmayacağım, asla. Bırakmayacağım o çocuğu.

Berkay: Aşkım ben geldim.

Sude: Sevinçli bir şekilde. Allah kim gelmiş, aşkım gelmiş, erkeğim gelmiş. Geç otur, geç otur, Allah’ım ne güzel oturdun bu nasıl oturmak. Bi dakka sen yoruldun mu, yoruldun mu yoksa. Al bunları koy, bunları da koy. Ay yoruldun mu sen, yordular mı seni. Dur şuranı acık ovayım, ayy ne kadar sert olmuş buraların. Dur iyice açayım şuralar

Berkay: Ne yaptım ben hıı, özür dilerim ne yaptım ben.

Sude: Ne demek o ya ne demek yani. İlla bir şey mi yapmış olman lazım yani

Berkay: Ne bileyim yani sen şimdi etlerimi yumuşatıp dövmeyecek misin yani. Çünkü sen bana böyle iyi davranmazsın ki yani

Sude: Aşk olsun saçmalama, şu an kırılıyorum gerçekten. Seni dövmek mi , ya şu surata vurulur mu, tü maşallah sana. Vallahi özene bezene yaratmış, bak bir daha aşık oldum şu an. Bu ne be, bu ne be, bu ne, maşallah sana maşşallah, tü tü tü

Berkay: Sude ya kusursuzsun derken bak gözlerin göbeğime kayıyor. Yalan söylüyorsun, yalan söyleme

Sude: Kim, ben?

Berkay: Ya deli deli hareket etme, otur şuraya bir şey konuşacam senle.

Sude: Ya sus konuşuruz sonra, al şunları, sana şunda bi çakayım da konuşuruz sonra

Berkay: Kızım oyun mu oynayacaz senle, sen futboldan nefret edersin. Kafayı mı buldun sen, asetonu çok mu kokladın, yoksa oje yaparken ojelerini mi yaladın?

Sude: Yok artık…

Berkay: Ne oluyor ya…

Sude: Ya ne demek ne oluyor ya, ben futbolu sonradan sonradan sevemez miyim yani hayret bir şeysin ya. Bence çok mantıklı 22 tane adam bir topun peşinde, (alkışlayarak) kim düşündü bunu, helal olsun, Süper ya, hadi oynayalım. Vur hadi.

Berkay: Ben şimdi anladım seni, ben Pazar günü çocuklarla maça gidecektim, onun için yapıyorsun değil mi bunu ? Birazdan da ağlamaya başlarsın, (taklit ederek) beni anlamıyorsun, diye

Sude: Ne, sen saçmalıyorsun, saçmalama ya, öyle bir şey olabilir mi. Bir şey söyleyeceğim, ayy, bugün Pazar boş ver oyunu biz maç özetlerini izleyelim. Dur maç özeti vardır televizyonda.

(Maç özetinden bir sahne)

Sude: Hareketlere bak ya, lan niye ofsayt vermiyorsun, ofsayt vermedi gördün mü ?

Berkay: Ya saçmalama kızım ne ofsaytı, sen ne anlarsın ofsayttan.

Berkay: Harbiden ofsayt ya. (bağırarak kalkar) kimsin sen, sen kimsin, nerde benim sevgilim. Sude nerde kim girdi içine.

Sude: Saçmalama ya ben biliyorum bunları, can havliyle malum oldu belki de

Berkay: Kızım ne malum olması, hasta mısın sen. Sabahtan beri sana bir şey anlatacam diyorum deli deli hareketler yapıyorsun. Korkuyorum gülüm

Sude: Korkma be gülüm, sen ne anlatacaksan anlat be. Sen konuş ben dinlerim. Çünkü sen, ne anlatırsan haklısın sen, sen en doğruyu konuşan adamsın sen. Sen adamsın, sen adam, adam. Ya bir şey söyleyeyim mi. Eğer bugüne kadar üzdüysem hareketlerimle seni, özür dilerim. Bitti o kapı açmamalar, yok neredeydin, yok o kız kim, yok neden geç kalmalar. Haydi Sude çıldırdı sevgilide damping var. Tamam bir şey söyleyeceğim bitti o günler hesap sormuyorum sana. Şii bana bak, yarın akşam ikimiz 10-11 gibi

Berkay: Eee

Sude: Eeee ne, ikimiz ama ha, şe yapalım mı?

Berkay: Neee

Sude: Şey işte ya, halı saha yapalım mı maç. Bak geç, serin serin, koşa koşa, mis gibi

Berkay: Yok artık ya, kızım ne halı sahası. Sen en son halı sahaya geldiğinde bu kum bu halıdan nasıl çıkar, diye delirmiş insansın.

Sude: Haaa doğru söylüyorsun halı saha neymiş ya, tabi sen yarın şey istersin, erkek erkeğe takılmak istersin. Sen de haklısın. Gel otur otur. Bir şey söyleyeceğim o zaman Ahmet’i arayalım

Berkay: Hııı(Eee sonra der gibi)

Sude: Siz böyle erkek erkeğe yarın, hatta sen Ahmet’le şey yapsana, konuşun tatile çıkın. İki erkek, ikiniz, vallaha şeye gidin ibizaya. Bak, ibiza, bu mevsimde ortamı bir görmen lazım. Eeee sağlıklı adamsın, genç adam gidecen tabi, git, Bir şey söylim mi, masraflar benden, hadi buyrun. Böyle bir şey yok, ya sen böyle sevgili gördün mü ?

Berkay: Görmedim, yani böyle bir dayı gördüm, enişte gördüm ama sevgili görmedim. Ya ben ne yaptım ki, yani ne yapmış olabilirim. Yani bir sevgili bir adama neden böyle davranır ki, çok mantıksız ya

Sude: Tamam o zaman bir şey söyleyeceğim, her şeyi geç şu bizim ofisteki Merve’ye bi bakar mısın? Bu ne ya, böyle bir şey olabilir mi? Sen bunu ekle, sen bunla bi mesajlaş, sen buna bi yürü, Sen buna bi yaz ve ben görmüyorum, al hadi ya al yaz. Yaz sen buna yürü, ben görmüyorum hadi, bak bunu da kimse yapmaz, hadi.

Berkay: Üfff, ya sen bir de manita mı ayarlayacaksın bana

Sude: Boş ver hadi, hadi, al yaz

Berkay: Ya sen çıldırın hepten, ne oluyor ya

(Sert bir şekilde kapı çalar, diğerleri sahneye girer)

Beyza: Yahu neden açmıyorsunuz kapıyı, kıracaktık nerdeyse. Çok acil bir durum var o yüzden böyle alacaklı gibi çaldık kapıyı.

Berkay: Aynen çok acil bir durum var ambulans çağırın Sude çok kötü.

Sude: Yok canım ben kötü falan değilim, bir şey diyeyim mi sana şu ofisteki diğer kıza baktın mı, bak tam senin kalemin ya, profil fotoğrafını bi like’la, ben görmüyorum hadi

Ahmet: Kardeşim çok büyük bir problemimiz var, devreler fena halde karışmış. Hilal bizi konuşurken duymuş, her şeyi yanlış anlamış. Konuş hilal, konuş.

Hilal: Eee, şimdi şöyle oldu, bi küçük ufak bi yanlış anlaşılma olmuş. Öyle çok da önemsenecek bir şey değil, o yüzden canım pek de konuşmak istemiyor. İnan hiç konuşmak istemiyorum.

Beyza: Ya tamam sus hilal. Sude, Berkay senden ayrılmayacakmış.

Sude: Vallahi mi diyorsun.

Beyza: Eveeet

Sude: Ama dur, aşkım sen benle bugün ne konuşacaktın o zaman, önemli?

Berkay: Sana evlenme teklif edecektim, salak.

Sude: (O sırada çok sevinir) Bi dakka ya, ama hilal şey dedi bize , sizi konuşurken duymuş, ara vermek, ara verelim diyen kim?

(Diğerleri) hee, kim?

Beyza:Ahmet?

Ahmet: Söz hakkı doğdu tabi bana, vallahi burada da söylenmez bu tabi de, nasıl olacak ki şimdi. Beyza, ben ayrılmak istiyorum senden.

Beyza: Arkadaş ihale ne ara bana döndü ya. Hem bu gerçekten böyle mi söylenir lan. Ya bari bi mesaj atıp öyle terk etseydin.

Ahmet: Beyza sen çok iyi birisin, ben seni hak etmiyorum. Sorun sende değil bende.

Beyza: Yav he, he,

Ahmet: Hadi iyi akşamlar, ben kaçtım, görüşürüz.(çıkar)

Beyza: Ay başıma neler geldi?

Sude: Ayyy, aman da bu bana evlilik teklif edecekmiş. Ay ben buna kurban olurum, sen bana evlenme mi teklif edecen, sen damat mı olacan, Bak bi şey söyleyeyim mi (çocuk sever gibi sever). Yüzüğe bakayım

Berkay: Kızım sen bi dursana, içinden canavar çıktı kızın ya. Ya ben sana evlenme teklif edecektim ama vaz geçtim, bu ne ya. Yok Allah aşkına ben katlanamam böyle şeylere. Biraz ara verelim benim düşünmem lazım.

Sude: Ne, ara mı ? Nereye gidiyorsun?

Berkay: Sana ne?

Sude: Nereye gidiyorsun, Berkay gitme.

Beyza: Bırak boş ver ya giderlerse gitsinler, İbrahim inşallah ölürsün. Hayır yani ne oldu, yani şimdi bir şey mi oldu, ne oldu? Bak ayaklarımız hala yere basıyor.

Hilal: Hıııı, az önce ikiniz de tepiği yediniz, (onları taklit ederek) bak ayaklarımız hala yere basıyor.. Ay yoksa siz alındınız mı bana, bana bak, vallahi beni alınma tutar. Ay ben hiç bakamam, vallahi midem kaldırmaz.  Kız siz alınızdınız mı ?

Sude-Beyza: Yok be  ne alınması, aşk olsun sana.

Sude: sen iki dakka otursana şuraya

Hilal: Yok yo ben kalkayım

(Yerine oturturlar)

Hilal: Ya çay falan zahmet etmeyin, ben gideyim.(tekrar kalkar) ya benim market alış verişim var ben gidiyorum.(çıkar)

Beyza-sude: defol

Beyza: Hilal inşallah sen de ölürsün. İçi dışı pis ya, pis

Sude: Ya biz ne yapacaz, görüyor musun şu salak Hilal yüzünden ayrıldı, adam gitti bıraktı ya. Evlenme teklif edecekmiş…

Beyza: Ya gel otur, ağlama. İçimi parçalıyorsun. Boş ver kızım ya, boş ver. Bana bak, kadın olmak güçlü olmak demektir. Biz ikimiz de güçlü, ayakları yere sağlam basan, kendi kendine yetebilen, bağımsız güçlü kadınlarız. Yani illa hayatımızda biri mi olacak yani.

(Alarm sesi duyulur.)

Aha benimki de öttü. Sude koş, koş durduralım şunları. (sahneyi terk ederler)




Güldüy Güldüy Show Veli Toplantısı

Veli Toplantısı




Ali: yahu ne zaman başlayacak bu veli toplantısı. Vallahi dükkanı kapattım da geldim.
Ahmet: Vallahi inanır mısınız ben kapatmadım da geldim. Niye? Çünkü çok dükkanım var batsın biri istiyorum. Dukkan diyeti yapıyorum.
Sude: Ah soo duydunuz mu Berkay Bey. Diyet diyorlar. Siz de mi yapsanız ?
Berkay: Ne diyeti yahu, pilav gününde diyet mi olurmuş?
Sude: Ne pilav günü beyefendi, veli toplantısı bu.
Berkay: Hadi ya, bilseydim gelmezdim. Neyse Allah’tan kendi pilavımla geldim, mağdur olmadınız.
Sude: Biz niye mağdur oluyor muşuz ki.
Berkay: Ayıptır söylemesi ağzım boş kalınca herkesi yemek olarak görüyorum da.
Ali: Adam on iki kişilik yemek takımıyla gelmiş. Bu tabaklar ne böyle, Fedon’un evi gibi oldu sınıf.
Beyza: İşte, bizim çocuk bununkiyle aynı sıraya oturdu. Köşeye sıkıştırılmaktan 2 boyutlu oldu çocuk. Her akşam eve kalorifer peteği iziyle geliyor yahu.
Berkay: Burası açlık oyunları, burada güçlü olan kazanır, iyi beslenmeyen çocuğu ezer mideye gömeriz.
Ali: Sen kimin çocuğunu eziyorsun. Bakma sana göre ufağım ama koydum mu 2,80 uzatırım seni yere tosun paşa.
Berkay: Boyu 1,50 den ufak adamdan korkarım ben, büyüğümsün abi ver elini öpeyim.
Ali: Lan hoşt, kuduz mudur nedir?
Hilal: Günaydın.
Veliler: Günaydın öğretmenim.
Hilal:  Günaydın sayın veliler. Okulumuza hoş geldiniz efenim.. Bendeniz okul müdürü ve aynı zamanda matematikçiniz Hilal, efenim. Bugünkü veli toplantımız köşem market, sponsorluğunda yapılmaktadır. Köşem Market’in sunduğu veli toplantısı başlıyor.
Dans
Ali: Vaaay, adam toplantıya sponsor almış.
Hilal: Ne yapalım efenim bütçe yok. Bakınız ben hem okul müdürü hem de bu sınıfın matematik öğretmeniyim. Aynı zamanda hademeyim, kantine ben bakıyorum, okuldan sonra da gece bekçiliği yapıyorum. Anlayacağınız süper kahraman gibi oldum. Gündüzleri müdür, geceleri ise bekçilik yapıyorum.
Ali: Bu işin sonu aidata gidiyor, ben bi kıllandım ha.
Ahmet: Aidat mı ne kadarsa söyleyin vereyim, hatta gaza geldim herkese benden aidat.
Hilal: Aidat maidat yok efenim, tek bir dileğim var iyi bir ebeveyn olun yeter .Çocuklar arasında ebeveyni banyo zannedenler var ya. O kadar yabancılar yani konuya. Mesela Ali bey siz çocukta özgüven eksikliği var efendim.
Ali: Bunun ki yemiştir onu da. Ya hocam çocuğumun özgüvenini yedi bunun çocuğu.Geçen gün ayakkabısız geldi ne oldu  diye sorduk. Bunun canavar nöbetçiymiş kantine gidemeyince bizimkinin ayakkabılarını kemirmiş. Sınıfın düzenini bozuyor bunun çocuk.
Berkay: Hangi düzen, 4 4 2 mi diziliyor bu çocuk. Querasma mı benim çocuğum, kafasına göre mi takılıyor.
Ali: Oturma düzeninden bahsediyorum arkadaşım. Çocuk 5 kere yer değiştirmiş. Baba diyor nereye gitsem Suat’ın arkasına düşüyorum diyor.
Berkay: Eee benim çocuk biraz irice. Sınıf için büyükçe bir değer, önemli bir yer tutuyor. Zaten açım, elim ayağım zangırdıyor, germeyin beni. Şimdi Sosyal öğretmeni Samet Hoca olacaktı ki gidip 1-2 tepsi künefe yiyecektik, bu Hilal hoca çok cimri yahu. İnsan bir kuzu tandır falan yapardı dimi ama ahhh ah. Neyse beyefendi madem rahatsız oluyor sizin çocuğunuz, uzağa otursun o zaman.
Ali:Bizim sınıfta sizin çocuğa uzak bir nokta yok. İdeal ev gibi her yere yakın. Her yere yürüme mesafesinde.
Hilal: Köşem marketin sunduğu veli toplantısı devam edecek. Sayın veliler lütfen kendi aranızda tartışmayın. Sude hanım sizin öğrencinizle devam edelim.
Sude: Dinliyorum hocam.
Hilal: Sizin çocuk zeki ama çalışmıyor.
Sude: Aaa nasıl olur hocam?
Hilal Vallahi üzgünüm ama çalışmıyor.
Sude: Hayır çalışmadığını biliyoruz ama zeki olduğundan emin misiniz? Biz ona ders çalışsın diye Alman kurdu aldık, köpek sabahları oturup gazete okuyor, ekonomi haberlerini takip ediyor, ama bizim ki hala gidip klozetten su içiyor.
Hilal: Şiz böyle deyince , pek de emin olmadım şimdi.
Sude:Ben de şaşırdım bir an, bizim çocuk da ders çalışma konusunda bir değişiklik yok yani. Ama hocam benim bi şikayet var. Benim oğlan Almanya’da doğdu buraya uyum sorunu çekiyor. Siz hiç Almanca bilmiyor benim çocuk çok yabancılık çekiyor.
Hilal: Efenim sizin çocuk yabancı değil direkt yabani. Böyle başını falan okşuyoruz, kendimizi koklatmayınca tanımıyor ısırıyor.
Sude: Alman kurdu ile büyüdü, ona çok meraklı bizim oğlan. Baktınız ısırmak üzere almanca konuşun durur hemen.
Hilal: Beyza hanım sizin çocuğua gelecek olursak…
Beyza: Durun hocam siz söylemeden ben söyleyeyim, bizim çocuk zeki ama çalışmıyor dimi hocam.
Hilal: Çok zeki hanımefendi, çok zeki. Ben kendisini ilk gördüğümde zekadan beyni dışarı fışkırmış sandım. O kadar fışkırmış ki böyle kenardan akıp gitmiş.
Beyza: O akan zekayı israf etmeseydiniz hilal hanım. Sonuçta sizin de ihtiyacınız var kullanırdınız.
Veliler: Ooooooo ne oldu ha noldu
Hilal: Maşallah zehir gibisiniz, hemen lafı yapıştırdınız Beyza hanım.  Azcık çocuk da size benzeyeydi keşke. Okuma bayramında el öpüp harçlık istedi benden ya(veliler çoşar) Lütfen sayın veliler yersiz gaza gelmeyiniz. Eğer gaza  gelmek istiyorsanız köşem market gazozu için. Köşem market gazozuyla gazın doruklarına çıkın..
Ahmet: Hocam benim çocuk sizin kıyafetten şikayetçi, hocamı böyle gördükçe dikkatim dağılıyor diyor. Ben de dikkat ettim 4 senedir aynı kıyafeti giyiyorsunuz rahatsızım.
Hilal: Ben de sizin çocuktan rahatsızım, çıkarma işlemi yapamayan çocuk mu olur ya. Geçen gün derste dedim git komşudan git bir 10 luk al. Ne onluk alacam hocam buyrun gıcır gıcır 100lük dedi ya.
Ahmet: Hocam bizim çocuğa 2 işlem toplama çarpma yeter ya. Bölme çıkarma fakir işi gereksiz şeyler öğretmeyin.
Beyza: Yani katılıyorum, gereksiz şeylerle yıkamayın çocuğun beynini.
Hilal: Olmayan şeyler yıkanmaz efendim.
Ali: Ve hoca vuruyor 2-1 oluyor skor.
Hilal: Berkay bey bir şey mi soracaksınız, adamın kaldırdığı eli bile kaşıklı yahu.
Berkay: Hocam ben bir şeyi anlamadım, biz çocuğu çok iyi besliyoruz ama bedeni hep zayıf geliyor neden ?
Hilal: Efendim ben bizzat sizin çocuğun beden eğitimi için fazladan bedenci getirttim. O bedenle bir öğretmen baş edemedi.
Berkay: Halbuki her gün anası açma germe yediryor çocuğa ama.
Hilal: Efendim Kütahya için vazo neyse bizim için de suat o artık. Bizim okulun da suatı meşhur. Biz her şeyi ona göre tarif ediyoruz.misal erkekler tuvaleti nerde? Suatı geç ilk sağda.
Berkay: Allah allah nasıl tarif edebilirsiniz canım. Benim yavrum sabit mi.
Hilal: Efendim ben kendisinin 4 yıldır hocasıyım. Ben suatı kantinden başka bir yerde görmedim.
Ali: Benim derdim de bu. Geçen gün hoca küme yapmış kümeyi yemiş. Çocuk biraz sıkıntılı hocam.
Hilal: Efendim siz laf ediyorsunuz ama sizin çocuğunda sıkıntıları var. Geçen gün çocuklara kâğıt dağıttık. Ailenizle ilgili sıkıntılarınızı yazın dedik bakın sizin çocuk ne yazmış. Geçenlerde babamdan bilgisayarımı yenilemesini istedim. F5 e basıp sayfayı yenileyip gitti.
Berkay: Ben böyle bir şey için çocuğumu asla rezil etmem. Gerekirse idolüm olan Ahmet ve samet hocalarımın öğretilerine uyup boğazımdan kısarım. Gerçi şimdi kısamam çünkü çok açım.
Ali: Lan senin boğazından kıssak ülkede milli gelir artar, Afrika’daki açlık biter. Hem sen karışma yarım dünya.
Hilal: Beyza hanım bakın sizin çocuk ne yazmış. Ben annemi çok seviyorum.
Beyza: Kuzum benim.
Hilal: Çünkü bütün ödevlerimi o yapıyor.
Beyza: Ana yüreği, dayanamıyorum işte. Bizsiz ne yapar.
Hilal: Hanımefendi çocuk üniversiteye gidince ne yapacaksınız. Beraber mi göreceksiniz dersleri.
Beyza: Ay hadi inşallah mühendislik istiyoruz.
Hilal: Hanımefendi sizin değil çocuğunuzun isteği önemli
Beyza:Ay olur mu öyle şey, sonuçta beraber okuyacağız, bensiz bi yere gidemez o. İkimizin karar vermesi lazım.
Hilal: Tabi tabi doğru. Sizin çocuk anlamayan, saf saf bakan bir tip sonuçta.
Beyza: Öyle demeyin hilal hanım siz bile bir baltaya sap olduysanız biz de çocukla bir şeyler yaparız sonuçta.
Ali: Ne oldu hoca, moralin bozuldu.
Hilal: Ali bey size ne yahu, gider misiniz lütfen. Neyse bu konuya sonra döneriz. Ahmet bey bakın sizin çocuğunuz ne yazmış. Babamın parasını kaybetmektense güvenini kaybetmeyi tercih ederim.
Ahmet: Bunlar boş laf fakat bir yandan da doğru. Ben olsam ben de parayı tercih ederdim.
Hilal: Son olarak Sude hanım sizin çocuğa geliyoruz.
Berkay: Nasıl son olarak, eee benimki ne oldu hocam, onu demediniz. Hadi deyin de gidelim yemek falan yiyelim, kan şekerim çok feci düştü.
Hilal: Efendim sizin çocuk kağıdı yediği için haliyle bir şey olmadı.
Berkay: Meşeden yapılıyor ya tadı güzel oluyor tabi. Fazladan kalemi olan var mı, canım çekti.
Sude: Hocam benim oğlan diyodunuz en son, o ne yazmış anasıyla ilgili.
Hilal:Hemen okuyorum. Annem mamamı değiştirdi mutsuzum. Hanfendi siz bu çocuğu neyle besliyorsunuz.
Sude: Ah sooo, dişi çıkıyordu ya , ondan yaş amam verdim sevmedi haa
Berkay: Yaş mama var mı ya pilav bitti açım ben
Ali: Sırayı yer bu tosun, aha ucundan başladı bile.
Berkay: Ali bey bakın biraz daha üzerime gelirseniz, üzerinizde tereyağı gezdirip sizi yiyecem. Aperatif gibi bir şeysiniz zaten. Bak sinirlenince nasıl karnım acıktı. Aaaa pilav yok ikramlıklarda bitmiş. Açım ben açım açım ben
Hilal: Duruuuuun, sakin olun kardeşim. Bundan sonra hiçbirinizin çocuğuna kızmayacağım. Anaları babaları onlardan beter çıktı be. Siz onların aynasısınız. Siz evde ne ekiyorsanız onlar okulda onu biçiyor. Yazıklar olsun hepinize utandınız değil mi, yüzünüz kızardı belli.
Berkay: Hocam kızardı dediniz de canım bi kızartma çekti var ya. Allahım şu elma dilim patates kızartmalarına bak, nasıl da gel, gel diye çağırıyorlar.
Değerli velilerimiz köşem marketin sunduğu toplantımızı burda sonlandırmak zorundayız, kaçııııın.


İstediğiniz başka metinler varsa lütfen yorumlarda belirtiniz.